31 Aralık 2017 Pazar

Laos yazımla tekrar merhabaa..

Güneydoğu Asya'ya ulaşma hayali, beni üniversite hayatım boyunca yerine getirilmesi gereken sorumluluklara ve yer yer sevimsiz olabilen hayata karşı dirençli kılan iki hayalimden biriydi (Diğeri tabi ki Güney Amerika hayali:P) Onca sınav ve iş stresinin, yorgunlukların, saçma sapan insanların dayanılabilir hale gelmesini sağlayan, düşündükçe içimi kıpır kıpır eden hayal. Tabi malesef, toplumun standartlaştırdığı güzellik kalıplarının etkisinde ister istemez kalan biri olarak hayaller Phi Phi, Phuket gibi, Güneydoğu Asya diyince neredeyse herkesin gözünde canlanan fotoğraf kareleriydi. Son 7-8 senemde hayalini kurup da elde ettiğim olayların neredeyse tamamında yaşadığım hayal kırıklıkları ve hayalini kurmayıp da hayatıma birden bire giriveren olayların inanılmaz güzel oluşu, iyi gelişi gibi, hayalini kurduğum o klişeleşmiş fotoğraf karelerinin 'eh' olması, hayalini o kadar da tutkulu kurmadığım Laos'un büyüleyici güzelliği beni bu yazıyı yazmaya iten en temel sebep..

En baştan başlamak gerekirse (hazır olun, uzun bir yazı olacak:P) öncelikle işe Bangkok/Tayland'a gidiş dönüş, o mesafe için bana göre gayet uygun bir fiyat olan 1400 TL'ye bilet almakla başladım. (Qatar Airways, Thanks to Katar Krizi) Uçak iki katlı falan, inanılmaz büyük ve lüks. Wifi'a bağlanılabiliyormuş havadayken falan (ben denedim olmadı tabi o ayrı mesele) Tüm gece uçtuktan sonra 25 Haziran'17 sabahı Bangkoktaydım. İnternette okuduğum 'Polis ülkeye almadı, havaalnından geri döndürdü'lü' hikayelerin etkisiyle tırsa tırsa pasaport kontrolüne girdim. (Tayland vize istemiyor bu arada) Paris'e gitmeden önce de bu tarz hikayeler okumuştum. O yüzden pasaport kontolünde polise dünyanın en cici ve masum kızıymış gibi gülümsemiştim. Ülkeye sorgusuz sualsiz alınmamda bunun payı olduğuna hala inanırım lol. Neyse, bu basit numerom Tayland'ın gudubet polisinde işe yaramadı  Bu güne kadar öyle çok çok ülke görmüş bir insan değilim, gittiğim her ülkede uçaktan inince görüp de hissettiğim hisler farklıydı, ama evden bu kadar uzakta olmanın etkisi, bambaşka bir coğrafyaya ulaşmak en garip histi. Hava inanılmaz sıcak ve nemli. Yani bizim bildiğimiz Antalya sıcağı gibi bir sıcak değil. Sanki duştan yeni çıkmışsın gibi yapış yapış bir his. Havaalnından metroya binip Khao San Street yakınalrındaki hostelime (R1 Hostel) yerleşip bir gece orda kaldıktan sonra diğer günün gecesinde gece yolculuğu yaparak Bangkok'tan

28 Nisan 2016 Perşembe

Bosna Hersek | Bosnia and Herzegovina


Metropolün karmaşasından, tozundan, beton yığınından, insanından bunalan herkesin kolayca kaçıp huzurlu bir tatil geçirebileceği şirin mi şirin ülke Bosna Hersek.. Temiz havası ve huzurlu atmosferi ile hem bedenen hem ruhen arınıp, yeşilin muhtemelen hiç görmediğiniz tonlarına sahip nehirleri ve bitki örtüsü ile bambaşka diyarlara sürükleneceksiniz, garanti veriyorum!

Ülkenin yakın zamanda yaşamış olduğu ağır savaş, inanılmaz bir dinginlik vermiş insanlara ki bu dinginlik şehre de yansımış. Bu durum ülkenin çok kalabalık olmayışı ile de birleşince oluşan sükuneti, şehrin sessiz sakin atmosferini daha uçaktan iner inmez hissedebiliyor insan. Böylesine huzurlu bir ülkede nerelere gidilir, neler yapılır, ne yenilir ne içilir, lets see!



Öncelikle söyleyebilirim ki başkent Saraybosna'da (Sarajevo -sarayevo şeklinde okunuyor-) hemen hemen her yere tramvayla ulaşabilirsiniz. Tramvayları görünce bir anlığına kendinizi Hindistan'da hissedebilirsiniz zira tramvaylar o derece eski ve ilkel. İşin daha da şaşırtıcı yanı tüm bu tramvayların ve şehirdeki toplu taşıma otobüslerinin, Bosna'ya Türkiye'den gönderilmiş olması. Yanlış duymadınız, otobüslerin üzerinde İETT yazıyor. Teknolojiden über uzak, eski püskü toplu taşıma araçlarımızın orada kullanıldığını görmek 'Vay bee Türkiye ne kadar da gelişmiş bir ülkeymiş, TEŞEKKÜRLER BAŞBAKANIM, BÜYÜKSÜN TÜRKİYE' dedirtip bir kaç saniyeliğine göğsümüzü kabartsa da, Bosna halkının; toplu taşımada birinin yanına oturmadan önce izin isteyen insanının zarifliğini, ve yine toplu taşımada yanına oturduğu yabancıyla sanki kırk yıllık arkadaşıymışçasına muhabbete dalan insanının cana yakınlığını, trafikte hiç araç olmadığı halde, yayalar için yeşil ışık yanmadığı müddetçe karşıdan karşıya asla geçmeyen insanının medeniliğini yurdum insanı ile kıyaslayınca, kabaran göğsümüz anında eski halini aldı tabii, o ayrı mesele.. Demem o ki, ultra gelişmiş toplu taşıma araçlarına sahip olsak da, bu araçları paylaştığımız insanlara tiksinerek ve/veya 'acaba bu insanlardan hangisi canlı bomba, hangisi hırsız ya da şu arkadaki adam bana bilerek mi değdiriyor yoksa çok kalabalık olduğu için değdirmek zorunda mı kalıyor' paranoyaları ile baktığımız müddetçe, biz o sahip olduğumuzu sandığımız gelişmişlik ve ülke zenginliğine aslında gerçekten sahip miyiz, bir durup düşündük Bosna sayesinde ^-^

Aşağıdaki görselde bulunan kırmızı çizgi, Saraybosna'nın tramvay yoluna ait. Kaldığımız ev görseldeki kırmızı çizginin sol sondan üçüncü noktasında bulunan Stup durağındaydı, hava limanı da yine bu Stup durağı ile Energoinvest'e oldukça yakın. Hava limanından taksi ile 15-20 Km ödeyerek 10 dakikada Stup'a gelebilir, burdan tramvaya binerek şehrin görülesi yerlerini ziyaret edebilirsiniz, bilginize.


 'Bosna'da nerelere gidilir?' için, ilk olarak kaldığım yere oldukça yakın olan Ilıdza durağında bulunan Vrelo Bosna'dan başlıyorum.


1 - Vrelo Bosna


Vrelo Bosna, Ilıdza durağında indikten sonra yaklaşık 4 km yürüyerek (fayton ya da bisiklet de kullanabilirsiniz) ulaşabileceğiniz, el değmemiş bir tabiat hariksı. Vrelo, Boşnak dilinde 'kaynak' demek. Adından da anlaşılacağı üzerine buz gibi suların çıktığı, kuş cıvıltıları ve su şırıltısının hakim olduğu huzur dolu bir yer. Özellikle bahar mevsiminde, ve sabah saatlerinde gitmenizi öneririm, yürüyüş yapmak için fevkalade bir yer. Giriş ücreti 2 KM. Ayrıca parkın içerisinde Labud isimli (türkçesi kuğu demek) bir restoran var, bilginize.






2 -  Latinska Cuprija | Latin Köprüsü

3, 4, ve 6 numaralı tramvaylarla Latinska Cuprija durağında inerek 1.Dünya Savaşının başladığı bu eski köprüyü ve köprünün karşısında bulunan müzeyi ziyaret edebilir, aynı zamanda Miljacka (Milyatska diye okunuyor) nehrinin kenarındaki banklarda bu güzel köprünün huzurlu manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.




3 - Gradska Vijecnica Sarajevo | Saraybosna Belediye Binası


1894'te belediye binası olarak kullanılmaya başlayan bina, 1992'de Sırplar tarafından bombalanıp yıkılmış, binanın içerisinde bulunan kitap ve eserleri kurtarmak için enkaza giren Boşnaklara, Sırplar tarafından ateş açılmış. Bina, 2014'te alınan yardımlar ile orijinaline sadık kalınarak yeniden inşa edilmiş. Latin Köprüsünden sonraki durakta bulunan Vijecnica'yı kişi başı 3 Km ödeyerek ziyaret edebilirsiniz.




4 - Bascarsija | Başçarşı

Vijecnica'dan sonraki durakta bulunan Başçarşı, şehrin en merkezi yeri oluyor. Alışveriş dükkanları, cafeler, camiler vs. ziyaret edilebilecek pek çok mekana sahip olan bu alanın ortasında Sebilj (sebil diye okunuyor) bulunuyor. Sebilj'in dünya üzerinde biri Sırbistan'da, diğeri Amerika'da olmak üzere iki kopyası bulunuyor.


-Aşağıda görmüş olduğunuz ikili çeşme, tam olarak sebilin olduğu meydanda olmasa da, meydana oldukça yakın. Söylenilene göre her bir çeşmenin iki farklı anlamı var: Çeşmelerden biri, o çeşmeden su içen kişinin ileride Bosna'ya tekrar geleceği anlamına geliyor. Kişi, eğer su içmek için diğer çeşmeyi seçmişse, bu da o kişinin Boşnak bir eş bulacağı anlamında. Ben bahtsız bedevi olarak, hangi çeşmenin ne anlama geldiğini bilmeden, tabi ki Bosna'ya tekrar gelme çeşmesinden su içtim. Boşnak eşi kaçırmış olmanın verdiği üzüntü ile hepinizi selamlıyorum sevgili okurlarım....





5 - Ferhadija Caddesi

İstiklal Caddesi'ne oldukça benzeyen bu caddede, yemek yemek ve alışveriş yapmak için pek çok mekan mevcut. Şehrin en turistik ve işlek caddesi diyebiliriz. Cadde üzerinde dikkatimi çeken en önemşi noktalar şunlardı:



- Fotoğrafta görmüş olduğunuz kırmızı boya, yıllar önce bu noktada patlamış olan bir bomba sebebiyle ölen insanların kanlarını temsilen yapılmış. Türkiye'de; sürekli bombalar patlayan güzel ve zavallı ülkemizde, bizlerin bu durumu inanılmaz derecede kanıksamış olmamız ve haberlerde bomba patladığını okuduğu/izlediği zaman buna şaşırmayan/tepki göstermeyen ve saniyer içinde unutup gündelik yaşamına devam eden bireylere dönüştüğümüz şu günlerde, Bosna'da böyle bir şey görmek biraz üzücüydü.



- Sonsuz ateş (Vjecna Vatra), 6 Nisan 1946'da Saraybosna'nın Nazi güçlerinden kurtuluşunun birinci yılında yapılmış. Marshal Tito köşesinde bulunan bu anıtta ateş hiçbir zaman sönmüyor. Tıpkı yerde bulunan temsili kan örneğindeki gibi bu anıt da Bosna halkının geçmişine, değerlerine büyük bir özenle sahip çıktıklarının ve tüm bu değerlerin gelecek nesiller tarafından unutulmaması için çabaladıklarının çok güzel iki örneği bana göre.



- Cadde üzerindeki bir diğer hoş kısım, görselde gördüğünüz 'meeting of cultures' çizgisi. Çizginin bir tarafı Osmanlı esintisi taşırken, yani cami ve çeşmelerle doluyken; diğer tarafı Ortodoks ve Katolik kiliseleri barındırmakta. Çizginin iki tarafındaki farklılığı fark ettiğimde ben inanılmaz şaşırmıştım. Gerçekten tam anlamıyla meeting of cultures. Günümüzde de, şehrin hemen hemen yarısı Müslümanken bir diğer yarısı Hristiyan. İki farklı dinden ve kültürden iki kesimin barış içerisinde yaşaması Bosna'ya olan sempatiyi daha da arttırıyor.



- Caddedeki bir diğer tapılası kısım, görselde görmüş olduğunuz satranç alanı. Hemen hemen hepsi yaşlı olan bu kişiler, tanımadıkları kişilerle satranç oynuyor, oynamayanlar da oyunu izliyor. Satranç sevmememe rağmen ben de durup bir el oyun izlemiştim, orada durup o oyunu izlemek neden bilmiyorum ama inanılmaz huzurluydu. (sevgili hostum, okuyorsan sevgiler ve teşekkürler  ^-^)



6 - Avaz Twist Tower

Balkanların en yüksek binası olan bu bina, en üst katındaki balkonu ile tüm şehri gözlerinizin önüne seriyor. Yine bu binanın en üst katında bulunan cafede oturup bir şeyler atıştırabilirsiniz, (fiyatlar oldukça uygun) Tavsiyem gece ya da gün batımında gitmeniz <3



7 - Radon Plaza Hotel

Eğer Bosna'ya gidecekseniz ve bu blogu okumuşsanız, şanslısınız diyebilirim çünkü bu tavsiyeyi muhtemelen diğer bloglarda bulamayacaksınız. Stuup durağında bulunan bu otelin en üst katındaki restoran, her 1 saatte, kendi ekseni etrafında tam bir tur atıyor; basitçe, mekan dönüyor diyebiliriz. Böylelikle oturduğunuz yerden tüm şehri 1 saat içerisinde görmüş/izlemiş oluyorsunuz. Cidden güzel fikir, kimin aklına geldiyse tebrikss diyorum. Tavsiyem, bu romantik mekana tabi ki de gece ya da gün batımında gitmeniz. (p.s.: fotoğraf bana ait değil, ben gece gitmiştim ^-^)




 8 -  Mostar 

"Huzur içten gelir, onu dışarılarda aramayın" diye bir söz vardır hani. Mostar'a gitmeden önce ben de bir insanın nereye giderse gitsin, unutmak istediklerini de beraberinde götüreceğini, e haliyle dünyanın bir diğer ucunda da olsa, eğer içten içe huzuru yoksa, o aradığı huzuru asla bulamayacağını düşünürdüm, yanılmışım. Öyle bir şehir ki, insana her şeyi unutturur bence. 
Şehrin sokaklarında kaybolurken birden bire karşımıza çıkan Old Bridge'in nefes kesen güzelliği, "Huzur dışarıdan da gelebiliyormuş" dedirtti. Abartısız söylüyorum,orada, köprünün aşağısına inip nehrin kıyısından köprüyü izlemek hayatımın en huzurlu bir kaç saati olabilir. Şiddetle tavsiye ediyorum, o manzarayı görmeden ölmeyin.


Gelelim şimdi diğer konulara. Mostara nasıl gidilir? Nerede kalınır? Old bridge'e nasıl ulaşılır? Ne yenilir? Tekija Blagaj'a nasıl gidilir? İlk olarak Mostara nasıl gidilirle başlayayım. Saraybosna'dan tramvaya bindiniz. Üniversitenin olduğu durakta iniyorsunuz. Kampüs hemen tramvay durağının karşısında. Kampüsten geçerek otogara kolaylıkla ulaşıyorsunuz. Mostar'a bilet alırken öğrenci kartınız varsa eğer mutlaka gösterin, indirim yapıyorlar. (Türkiye'de pek çok yerde, yabancı öğrencilere bu indirim yapılmıyor.) 11 KM'ye Mostar'a otobüs biletinizi aldıktan sonra yaklaşık iki saatlik bir yolculukla Mostar'a varıyorsunuz. Yolculuk sırasında yemyeşil Neretva nehrinin huzur dolu manzarası da size eşlik ediyor, o yol hiiiç bitmesin istiyorsunuz. (p.s. bu yol için şarkı önerisi : Lara di lara - Sıradan dediğin <3)


 Eveeet, Mostar'a vardınız. Öncelikle kalacak bir yer bulup sırt çantalarını bırakmak isteyenler için bizim kaldığımız hostelin ismi "Hostel Lena" idi. İki kişi için geceliği 15 dolar. Mostar otogardan çıkıp Old Bridge yönüne doğru yürüdüğünüzde yolun sağ tarafında kalıyor, otogara oldukça yakın. Sahibi de inanılmaz güler yüzlü bir kadın.
Gelelim Old Bridge'e ulaşım konusuna. Tek söyleyebileceğim şey : Sora sora bulun, onu da ben anlatmayım artık. :P Kaybola kaybola, özgür olduğunuzu hissede hissede Old Bridge'i bulun ve büyülenin!
Köprünün aşağısına inip, nehrin kıyısına oturun ve manzaranın tadını çıkarın. Şanslıysanız köprüden atlayan birilerine denk gelebilirsiniz ki biz denk gelmiştik.^-^ Peki bu insanlar neden köprüden atlıyor? İki sebebi var: Birincisi para kazanmak için. Köprü atlayışı izlemek isteyen turistler atlamaya gönüllü yerlilere para veriyorlar, böylece atlayış gerçekleşiyor. Diğer sebep daha traditional. Geleneklere göre gelinin ailesi, damadın cesaretini ölçmek için damadın köprüden atlamasını istiyor. Mostarlı damat adaylarına hayatta başarılar diliyorum....

Mostar'a ait en unutulmaz anımı anlatmak istiyorum. Bir üstteki ve aşağıdaki fotoğraftlarda, üzerinde oturduğum taş nehrin birkaç metre içerisinde. Manzaraya öyle bir dalmışız ki nehrin yükseldiğini farkedememişiz. Az ilerimizde balık tutan adamların bize seslendiğini, nehri gösterdiğini görünce anladık ki sular içinde kalmak üzereyiz. Napıcaz diye panik halinde bir gülüp bir endişelenirken, yarım saat önce nehirden atlamaya çalışıp atlayamayan, pembe mayolu Mostarlı adam çıkageldi sırtına binelim diye, bizi karaya taşıyacak lol:D Teşekkür edip binmedik tabi ki ve daldık suya, e haliyle popomuza kadar sırılsıklam olduk, su da buz gibiydi. ^-^


üzerinde oturduğumuz taşın Titanic'i kıskandıracak hızda suya gömülüşünün ardından geriye kalanlar

Mostar'da gece hayatına gelelim bir de. Bizim gittiğimiz döneme mi özeldi bilmiyorum ama Mostar geceleri oldukça sakin. Akşam 10'da sadece tek tük cafe-bar var içerisinde müşterisi olan. Geri kalan mekanlar kapalı oluyor. Sessiz ve ıssız olmasına rağmen gecesi de ayrı güzel, ayrı huzurlu, plus oldukça da güvenli.
Şehre ait bir diğer durum da (tıpkı Saraybosna'daki binalar gibi) Mostar binalarının kurşun izleri ile dolu olması. Yakın zamanda yaşadıkları zor savaşın - hatta katliamın - üzücü izlerini tüm evlerde görebilirsiniz. Yeni neslin yaşananları unutmaması için de binalardaki kurşun izlerini hala tutuyorlar.




9 - Tekija Blagaj

Güzellik ve huzur doluluk açısından Mostar'dan aşağı kalır yeri olmayan muazzam tekke. Mostar'ın Musala Caddesi'nden halk otobüsüne binerek (2,10 KM bilet ücreti) 10-15 dakikalık bir yolculukla Blagaj kasabasına (blagay şeklinde okunuyor) ulaşabilirsiniz. (Otobüs saatlerine dikkat edin, sürekli olmuyor.) Halk otobüsünden indikten sonra 10-15 dakika yürüyerek, 1520'lerde, Buna nehrinin kaynağına inşa edilen ve Bosnalılar tarafından milli anıt kabul edilen Tekija Blagaj'a ulaşabilirsiniz.



Bosna'dan şimdilik bu kadar. Zaman ayırıp okuduğunuz için çok teşekkürler! Bir sonraki yolculukta görüşmek üzere ^-^

16 Şubat 2016 Salı

Mısır | Egypt

Mısır ile başlamak istedim, çünkü benim için önemi bambaşka. Tek başıma, içimde bin bir şüphe, korku ve 'acaba'lar ile yola çıktığım, uçsuz bucaksız çölün içindeki hava alanına indiğimde 'ben nereye geldim böyle' diye şaşkın gözlerle etrafıma baktığım, baharat kokulu sıcak havayı uçaktan iner inmez hissettiğim bambaşka bir alem.. Gelin şimdi Mısır'da ne yapılır, nereye gidilir, ne yenilir ne içilir hep birlikte öğrenelim.

Mısır denilince akıllara gelen ilk şey, tabi ki Mısır Piramitleri. Benim olduğu gibi, belki pek çoğunun da Mısır'a gitme sebebi. Dünyanın 7 harikasından biri olan Keops Piramidi ve diğer piramitler, tüm inanılmazlıkları ile insanı hayretler içerisinde bırakıyor. Her bir taşının uzunluğu hemen hemen bir insan boyu kadar olan bu piramitlerin, 'binlerce yıl' önce insanoğlu tarafından inşa edildiğine inanmak oldukça güç. Hangi teknoloji ile, kimler ya da neler tarafından yapıldılar bilemem fakat, tek söyleyebileceğim mutlaka gidin görün, ne yapın ne edin, bahanelerin arkasına sığınmayın, bir yolunu bulun ve sadece gidin. Ben ağustos ayında ziyaret ettim piramitleri, o kadar sıcaktı ki acı çektim içten içe, bakmayın fotoğrafta güldüğüme:) Bu yüzden sizlere tavsiyem daha serin bir mevsimde gitmeniz.
Dilerseniz cüzi bir miktara deve ya da atlar ile gezintiye çıkabilir, ya da 200 LE (yaklaşık  70 Türk lirası) ödeyerek piramitlerin içine girebilirsiniz. Ha şimdiden söyleyeyim, mumya falan görmeyi umuyorsanız yanılıyorsunuz:) Mumyaların bir kısmı Kahire'deki Egyptian Museum'da, bir kısmı da Luxor şehrinde. Bilmeyenleriniz için, 'Tutankamon'un laneti' isimli efsaneyi okumanız şiddetle tavsiye edilir, piramitleri ziyaret etmeden önce ayrı bir heyecan veriyor insana. At ya da develerden sorumlu kişilere-çocuklara bol bol fotoğraf çektirebilir, bu harika anlarınızı ölümsüzleştirebilirsiniz. Son olarak Kahire'nin Giza bölgesinde yer alan piramitlere, Mısır'da oldukça ucuz olan taksilerle yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuk ile ulaşabilirsininiz. (Toplu taşıma araçlarını kullanmayın, zira her gün özellikle metrolarda pek çok taciz olayları yaşanıyor.) Piramitlere giriş ise 40 LE, yaklaşık 15 Türk lirası.

Khan el Khalili:

Mısır'ın en popüler kapalı çarşısı. Bolca alışveriş yapabilir, sevdiklerinize hediyeler alabilirsiniz. Esnaf yabancı olduğunuz için fiyatı size başta yüksek söyleyecektir, bu yüzen mutlaka pazarlık yapın, ürünü en başta size söylenen fiyatın dörtte birine bile alabilirsiniz. Türkleri çok seviyorlar, hayranlar hatta. (bu neredeyse tüm ülkede böyle) Alışveriş yaparken üzerinde Beren Saat'in fotoğrafları olan eşyalar görebilirsiniz, o derece. Kısacası Türk olduğunuzu söylemekte fayda var:))

Falouka:
Mısır gece hayatı denilince akla gelen ilk şey kuşkusuz ki folukalar. Sanılanın aksine, Mısır'da inanılmaz çılgın bir gece hayatı var. Nil Nehri üzerinde yavaş yavaş salınan falouka isimli bu küçük teknelerde sabahlara kadar dans edebilir, eğlenceli Arap müzikleri ile çılgınlarca eğlenebilirsiniz. Ücret 10 - 15 LE gibi bir şey, yaklaşık 5 TL. 




Nil Nehri kıyısında gündüz yürüyüşü:

Kahverengi şehrin, İstanbul'u andıran mavi bölgesi. Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzel bu baharat kokulu mistik şehirde Nil Nehri kıyısında uzun ve huzurlu yürüyüşler yapabilir, aynı zamanda bir şehri en önemli kılan şeyi, 'şehrin insanlarını' gözlemleyebilirsiniz. Yalın ayak dolaşan, size şaşkınlık dolu gözlerle bakan küçük çocuklar, kuru yemiş, mısır vb. yiyecekler satan seyyar satıcılar, çoğu çarşaf içinde olan ve sadece yüzleri gözüken Mısırlı kadınlar. Binbir portre, binbir hikaye. İyileri ile kötüleri ile binbir çeşit insan. Bambaşka duygular hissedip, düşüncelerle bambaşka alemlere dalacağınız, vizyonunuzu inanılmaz değiştirecek - geliştirecek bir deneyim.










Ramazan şerbeti satan bir seyyar satıcı aracı.


Gündüz, içinde dans eden onlarca insan ile Nil'de gezintiye çıkmış bir faluka..
Falukalarda eğlence asla bitmez!

Fotoğrafın ortasında bulunan yüksek yapı : Cairo Tower